Skip to main content
Blog

LGBTİ+ Hareketinde Barışın Patikaları (1): Adı Konmamış Bu Savaşta…

Yazar: 31 Mart 2022Eylül 14th, 2022No Comments10 ' okuma süresi

Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Araştırma Derneği’nin (DEMOS), “Kesişen Yollardan Daralan Alanlara: Türkiye’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütlerinin Barış Mücadelesi” raporu resmî barış görüşmelerinin sürdüğü 2013-2015 çözüm sürecini merkeze alarak, LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesinde önemli bir döneme ışık tutuyor. Raporun, sınırlı bir dönemi ve o döneme dair tanıklıkları ele alması bir yandan da LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesi ile ilişkisine dair önemi yadsınamayacak boşluklara da yol açıyor. Raporda özellikle toplumsal barış diskuru ve çözüm sürecindeki Gezi direnişi ve sürecin sonlarına doğru kurulan LGBTİ Barış Girişimi ele alınsa da; LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesine dair hafızası bu iki bağlamdan çok daha geniş ve katmanlı. Bu yazı dizisiyle DEMOS’un raporunun açtığı tartışma hattına LGBTİ+ hareketinin dergileri, fanzinleri, yayınları ve medyaya yansıyan örnekler üzerinden katkı sunmayı amaçlıyorum. Yazı dizisinde özellikle yazılı kaynaklara bağlı kalmanın kendisi kısıtlayıcı olsa da; ümidim bu dizinin yeni tartışmalara alan açabilecek bir zemin oluşturması.

LGBTİ+ hareketinin yazılı arşivlerini incelediğimizde barış mücadelesine dair beş ana başlık öne çıkıyor:

  1. “Kendinle barışma” retoriği
  2. Anti-militarizm, askerlik, savaş ve barış
  3. Toplumsal barış
  4. Savaş karşıtı mücadeleler
  5. Savaşa karşı küresel dayanışma

Bu hatları, kronolojik olarak birbirini takip eden dönemlerden ziyade iç içe geçmiş, birbiriyle kesişen ve yer yer çatışan yaklaşımlar bütünü olarak ele almakta fayda var. Zira heteronormativite, güncel olanı şekillendirmenin yanı sıra bir tarih anlatısı sunar. Sunduğu anlatıda ezelî ve ebedî bir heteroseksüellik ve buna eşlik eden natrans olma hali vardır. Güncel, hiyerarşik bir ayrımcılık ideolojisi olan heteronormativitenin tarihle ilişkisi tam da kendini işlevsel, düzenleyici, kontrol edici, disipline edici bir ideoloji olarak kurma arzusunda saklı. Ezelî ve ebedî normatif cinsellik ve cinsiyet fantezisi ile heteronormativite, lubunyanın tarihini parçalar. Büyük anlatıların dışına iter. Her dışlama stratejisi gibi buna eşlik eden bir içerme stratejisini de çalıştırır. Zamana, mekâna, kültüre ve topluma göre değişse de; içerme stratejisi cinsellikler ve cinsiyeti zapturapt altına almanın önemli bir aracına dönüşür. Tarihsel anlatılar söz konusu olduğunda bu içerme stratejisi panik anlarında gelişen komedi unsuru, tuhaflığın tarihi, sıra dışı hayatlar, marjinal deneyimlerine dönüşür. Buradan hareketle yürüttüğümüz sözlü tarih çalışmasının ürünlerinden biri olan “Patikalar: Resmî Tarihe Çentik” kitabında bu kırık ve parçalı tarihe itibarını iade etmeye gayret etmiştik. Bu yazı dizisindeki beş ana hat bölümlemesi de bir arşiv gezintisinden gözlemlerden ibaret. Haliyle, arşive bakanın kırıklığı ve yine lubunyanın tarihinin kırık ve parçalı haliyle hemhal olmuş bir anlatım biçimine sahip. Bu girizgâhın ardından “kendinle barışma” retoriği diye adlandırdığım ilk hatta içeriden bir bakış atabiliriz…

Özel olan politiktir: “Kendinle barışmak”

Feminist hareketin “özel/kişisel olan politiktir” sözü “esas olarak kadınların ezilmesi sorununu tüm boyutlarıyla politik alanın bir konusu haline getirmeyi hedefleyen” bir ilke olarak hâlâ güncelliğini koruyan ve feminist politikanın özünü oluşturan bir siyasal hattı işaret ediyor. Patriyarkanın heteronormativite ve ikili cinsiyet rejimi ile ittifakını görünür kılan LGBTİ+ hareketi açısından ise bu söz; “yatak odasında ne yapıyorsanız yapın ama kamusal alanda görünmeyin” yaklaşımına karşı görünürlük mücadelesi anlamına da geliyor. Cisgender ve heteroseksüel olmak kamusal alanın her katmanında baskıcı ve zorunlu bir rejim olarak inşa edilirken; LGBTİ+ varoluşların hepsinin özel alana dair bir edime indirgenmesi tam da bu anlamın en somut göstergelerinden biri. Bu yönüyle kimlik mücadelesi bir yandan da özel alana sıkıştırılmaya inat, kamusal alanı değiştirip dönüştürme mücadelesine dönüşüyor.

Kaos GL dergisinin arşivinde “barış” ve “savaş” kelimeleri üzerinden arama yaptığımızda ilk kullanımların tam da böyle bir bağlam üzerinden olduğu ortaya çıkıyor. 1994 yılında yayın hayatına başlayan derginin ilk sayılarında “barış” kavramı özellikle okur mektupları ve tanıklıklarda “kendinle, kimliğinle barışmak” olarak yer alıyor. Örneğin derginin üçüncü sayısında “Kendinle barışmak” başlıklı bir yazıda “Ne yazık ki bizim gibi kendisiyle barışık, kimliğini tanımlayabilen gayler gerçekten azınlıkta” ifadelerinin hemen ardından bu barışma süreci şöyle ifade ediliyor:

“Hala birçoğu bunu bir utanç vesilesi olarak görüyor, bunalımlar içinde yaşıyor. Oysa bu bunalımı aşmanın tek yolu önce kendinle barışmak, sonra da dayanışma içinde olmak. Doğal olarak – benim gibi – birçoğu kendini gizlemek zorunda, ama kendini gizlemek zorunda olmak, kendinle barışık olmaya, dayanışmaya engel değil.”[1]

Derginin 90’lar boyunca yayınlanan sayılarında “kendinle barışma” teması özellikle mektup ve tanıklıklarda önemli yer tutuyor. Birçok şehirden Kaos GL’ye gönderilen, çoğu anonim bu mektuplarda ilk bakışta barış mücadelesi ile bir kelime benzerliği dışında ortak bir noktası görünmeyen deneyimler yer alıyor. Ancak özel olan politiktir ilkesi ışığında bu deneyimleri okuduğumuzda aslında barışmak zorunda bırakıldığınız bir kimliğe sahip olmanın, utançla işaretlenmiş bir kavramı sahiplenmenin, parçalanan haysiyet ve onurunuzu geri kazanmanın tam da görünmeyen bir savaşa işaret ettiğini fark edebiliyoruz.

Derginin 90’lardaki sayıları detaylıca incelendiğinde “kendinle barışık olmanın” Kaos GL okur ve yazarları açısından önemli bir mesele olduğu açığa çıkıyor. 96 yılında derginin tartışmalar başlıklı bölümünde Kemal Yiğit, eşcinsel hareketin politik seyrini tartışırken“Tercihlerinden taviz vermeyen, kendisiyle barışık ve muhalif bir insanın görmesi gerekir ki, toplumla arasındaki uçurumu kapatması için mutlak surette toplumun dönüşümü şarttır.”[2] diyor. Derginin 18 ve 19. sayılarında yayınlanan cinselliğe dair bir yazının ardından birkaç sayı boyunca devam eden bir tartışmada da Atilla Karakış, “kendinle barışık olmayı” yine bir kıstas olarak öne sürüyor: “Yazı boyunca eşcinsel erkek, toplumun lanetlediği bir günahkâr olarak kendini aşağılıyor. Ve partnerinin tüm isteklerine sado-mazoşistçe boyun eğiyor. Kendi cinselliğiyle barışık olmama ve kendisine toplumca verilen konumu benimseme seziliyor. Duygusal paylaşımlara dair hiç bir ipucu görülmüyor. Ve ilişki yalnızca cinsellik temeline oturmuş.”[3]

Bugünden bakıldığında bir hareketin ve aslında hareket etrafında bir kimliğe dair sosyal, kültürel ve politik gösterenlerin inşa edildiği bir dönemin sancıları, kaygıları, özgürlük ararken bir yandan da meşruiyet arzusu olarak okunabilecek bu tartışma ve yazılar; bir yandan da bir hareketin nasıl ince ince örüldüğünü göstermesi açısından önem taşıyor. “Kendinle barışmak” teması sadece Kaos GL dergisinin 90’lı yıllardaki sayılarına ilişkin bir gündem de değil. Antalya Gökkuşağı dergisinin 2002 yılındaki 2. sayısının ilk yazısı da bu gündemle açılıyor. Açılmak üzerine kaleme alınan Ali Shaman imzalı “Eşcinsel Örgütlenmede Birey”[4] başlıklı yazıda “öncelikle eşcinsel birey kendiyle barışmak (ben bunu ferdi bağışıklık diyorum) ve kendine ilk coming outunu (itirafını) yapmalıdır” ifadeleri yer alıyor. Açılma meselesini “savaş” ve “barış” ikiliği üzerinden ele alan bir diğer yazı ise Lambdaistanbul’un yayınladığı Cins dergisinin 2000’deki üçüncü sayısından. Aileye açılmakla ilgili tüyoların verildiği yazıda ailelerin açılan çocuklarına tepkileri arasında “savaş ilan etmekten”[5] bahsediliyor. Bu aşamanın ardından “barıştan” söz edilmese de “kabul etmek” ile aslında klasik ikilik tekrarlanıyor. Cins dergisinden 10 yıl sonra, Hevjin dergisinin dördüncü sayısında da “barış” kelime olarak dergide “kendinle barışık olmak”[6] şeklinde yer alıyor.

Barışma misyonunu kendisine savaş açılana, yani LGBTİ+’lara yükleyen “kendinle barışma” retoriği kimi zaman kişilerin kendi hikâyelerini anlatırken, kimi zamansa dışarıdan bir gözle LGBTİ+ kimliğinin ve mücadelesinin ön kabulüne dönüşürken bu yaklaşıma karşı çıkışın ilk nüveleri Kaos GL dergisinde Gaye Efendisiz imzalı bir yazıda karşımıza çıkıyor. 1995 yılından “Aşk Güzeldir, Kurtuluş Mücadelemiz Daha da Güzelleştirecek” başlıklı yazıda objektif LGBTİ+’ların “kendileriyle barışmasına” değil, LGBTİ+’lara açılan savaşa dönüktür. Gaye Efendisiz’in Kaos GL dergisini kuranlardan Ali Erol’un mahlası olduğu düşünüldüğünde bu yazı, derginin bir yandan özel alanı ve özel alanda güçlenebilmek için deneyimleri sayfalarına taşırken; diğer yandan bu deneyimler üzerinden politik bir hat inşa edebilmenin öncülerinden:

“Heteroseksist sömürgeci güçler, farklı olanları kendi kalıplarına uyduramazlarsa, eşcinsellerin ruhlarını ve bedenlerini işgal ederek tahrip ederler. Eşcinsel aşkın, heteroseksüel aşktan hiçbir farkı olmadığı halde salt kadın kadına ya da erkek erkeğe olduğu için tahammül edemezler. Heteroseksüel erkek ideolojisi ve heteroseksüel kurumsal dayatmaya karşı bırakalım aşkı, eşcinsel bireyin ayakta kalabilmesi bile tam bir mucizedir. Adı konmamış bu savaşta, eşcinsel birey kendine olan güven ve sevgisini yitirir ya da hiç kazanamaz ve aşk’a olan inancı yavaş yavaş son bulur. Çoğunluk eşcinsel, “bizim camiada aşk olmaz” der ve de birlikte yaşamaya inanmaz. Biz eşcinseller için acı bir yenilgi olan bu durum, heteroseksist sömürgeciler açısından tam bir zaferdir. Yılgın, inançsız, mücadele etmekten kaçan bütün bunların beraberinde getirdiği kendine güvensizlik ve kendini sevmeme hali tam da çoğunluk eşcinsellerin halidir.”[7]

Yazıdaki “adı konmamış savaş” benzetmesi ilerleyen yıllarda LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesindeki sloganlarından “LGBT’lere yönelik ilan edilmemiş savaşa da son”a dönüşecek ve coğrafyamızdaki savaşa karşı ortak mücadele açısından önemli bir açılım sağlayacaktır. Ancak buraya geçmeden önce; askerlik meselesi üzerinden tartışma, eylem ve ayrışmalara ve hemen ardından “toplumsal barış” kavramının nasıl hareketin belirleyici gündemlerinden birine dönüştüğüne değinmek gerekiyor.

Bir sonraki yazıda, yazılı arşivlerdeki turumuza askerlik meselesi ile devam edeceğiz…


[1] Kaos GL (1994). Mektuplardan. Kaos GL Dergisi, 3, 18-19.

[2] Kemal Yiğit (1996). Farklı Olmak Ama. Kaos GL Dergisi, 24, 8-15.

[3] Atilla Karakış (1996). Tartışma. Kaos GL Dergisi, 20, 12-14.

[4] Ali Shaman (2002). Eşcinsel Örgütlenmede Birey. Antalya Gökkuşağı, 2, 4-5.

[5] Lambdaistanbul (2000). Coming Out Ne Demektir?. Cins dergisi, 3, 11-15.

[6] Melek Göregenli (2010). Nefret Suçları Kimin Sorunu?. Hevjin fanzini, 4, 15-19.

[7] Gaye Efendisiz (1995). Aşk Güzeldir, Kurtuluş Mücadelemiz Daha da Güzelleştirecek. Kaos GL dergisi, 12, 11-12.

Blog sayfasında yer alan yazıların ve yayınların tüm hakları saklıdır. Blog yazıları yalnızca kaynağı gösterilerek kullanılabilir. Sayfada yayınlanan yazıların içeriği yazarın kendi sorumluluğu olup DEMOS’un herhangi bir hukuki ve/veya cezai sorumluluğu bulunmamaktadır.

Sayfayı PDF olarak görüntüleyin